Bir kaç örnek vermek gerekirse son gelinen nokta da insanların internet üzerinden birbirlerini kucaklayıp, ısı, titreşim vb. bir çok algılanabilir etkiyi gönderebileceği yastıklar tasarlanıyor. Nokia yeni telefonlarında birçok Wifi ağını aynı anda kullanbilen etkin VOIP özelliğini kullanıyor. Artık GSM bile tarihe karışıyor. Haptics teknolojisi kullanan eldivenler, sanal 3D objelerin ağırlık, şekil, doku, ısı vb tüm özelliklerini ellerimize iletiyor. Böylece 3D objelere ellerimiz ile şekil verebileceğiz. Veya bir doktorun hastasını internet üzerinden muayene etmesi mümkün olacak.
Teknoloji yoluna devam ederken herşeyin birleştiği önemli bir ortak nokta var: İletişim. Herşey iletişimin hızının artması ile başladı. Internet sadece yazıları ileten bir araçken video iletişimine olanak sağlayan hızlara ulaştı. Gelecekte bu hız sayesinde bilgisayarlarımız CPU'lara ihtiyaç duymayacak. Tüm işlemler devasa kapasitelere sahip bilgisayarlar üzerinde yapılırken biz sadece terminallerimiz ile bu bilgisayarlara bağlanıyor olacağız.
Bu gelişmeler bizi fazlasıyla ilgilendiriyor. Temel konulardan biri gündelik hayatımıza teknolojinin getirdiği kolaylıklar. Çalışma hayatının değişmesi başka bir önemli nokta. Fakat kültürel değişimler en önemli alandır. Çünkü kültürel değişimler tüm dünyayı aynı hedefe yönlendirebilecek ve insanlığın tarihini en kökten etkileyebilecek oluşumları içinde barındırıyor.
Matbaanın icadı, böyle bir değişimi beraberinde getirdi. Bilginin kayıt altına alınması matbaa ile hızlı ve kolay hale gelince, fikirlerin global düzeydeki yolculuğu da hızlandı. Bugün dünyadaki hemen hemen her ülke aynı siyasal temeller üzerinde oturuyor ise bunun bir nedeni de matbaa'dır. Dünya'da yayınlanan bilimsel makalelerin yarısı ingilizce konuşan ülkeler tarafından yayınlanmaktadır ve bu makalelerin %95'i İngilizce'dir. Dünya tek bir dil ile aynı bilimsel yargılar üzerinde anlaşmıştır Farklı kültürlerin fizik veya matematiğe kendi anlayışları ile bakması ve yorumlaması imkansız hale gelmiştir.
Şimdi internet ve iletişim teknolojilerinin gelişimi de bizi yepyeni ve hızlı bir platforma taşıyor. Ancak bu sefer bir fark var, o da "katılım". Internet'e katılım şimdilik serbesttir. Peki ya bu katılımı sağlamak için gereken teknolojik temeller? Onlar da eskiden olduğu gibi ulaşılması zor değildir. 50 sene önce bir kitap yazıp 1 milyon kopya basmanın maliyetini ve sürecin imkansızlığını düşünün. Bugün dünyadaki internet kullanıcı sayısı 1,5 milyar'a ulaşmış durumda. Bu düny nüfusunun %22'si. Kuzey Amerika'da bu oran %73'lerde. Yani bugün istediğiniz mesajı istediğiniz formatta dünyanın heryerine ulaştırmanın maliyeti neredeyse sıfır.
Türkiye'deki youtube yasağının, iletişim teknolojileri kullanılarak aşılması bu yeni iletişim platformunun kendi kendini özgür kılan bir yapıda olduğunu bize gösterdi. Katılım engelinin olmadığı, ulaşım engelinin olmadığı, ifade şeklinin tamamen sınırsız olduğu bir iletişim platformundan bahsediyoruz. İşte bu aslında yaşayacağımız rönesansın temeli olacak.
Gerçek rönesans insanların kitlesel olarak iletişime geçmeye başladığı bu dönemde, artık liderlerin değil, kitlelerin aynı platform üzerinde aynı dil ile konuşmaya başladığını anladıkları zaman olacak.
Peki eğer ortak platform internet ise, iletişimin dili nedir? İngilizce tüm insanlığın ortak dilidir. Ancak "yeni kitlesel iletişim"in dili İngilizce olmayacaktır. Kullandığımız diller bizim bugüne kadar yaşadığımız ve gerçek dünya diye adlandırdığımız platformda kalacaktır. Internetin sanal dünyası kendi dilini kendi ihtiyaçlarına göre şekillendirecektir. Evet İngilizce'nin bu dil içerisinde başrol oynayacağı bir gerçek, ancak sanat yeni dilin şekillenmesinde alt yapıyı oluşturacaktır. Video art, blogging, sinema, fotoğrafçılık gibi temel "sanal sanatlar" bu yeni dünyanın yeni iletişim dilidir. Artık kendimizi ifade etmek için kelimelerin ötesinde, fotoğraf ve video'yu kullanabilirken, bir dilin kelimeleri arasına sıkışmak istemeyeceğiz. Herhangi bir anda dünyanın herhangi bir yerinde yaşadığımız bir deneyimi cep telefonunuzun tuşlarına basarak görsel ve işitsel olarak sanal ortama iletebilirsiniz. Bunu yaparken sadece bu deneyimi aktarmıyor aynı zamanda yarattığınız görsel-işitsel ögeleri edit edebiliyoruz. İşte bu editing işlemi bizi "yeni kitlesel iletişim dili"ne götürüyor. Sinema bu yeni dile adaptasyonunun sinyallerini "The Blair Witch Project (1999)" ile verdi. Şimdi sinema'nın, yeni dilin şekillenme sürecindeki son ürünleri: "A Scanner Darkly (2006)", "Sin City (2005)" gibi filmler. Sadece görsel anlamda değişmiyor sinema, Zeitgeist gibi belgeseller tüm görsel-işitsel ögeleri zamanın ruhuna uygun teknikler ile üzerimize salıyor ve neredeyse subliminal seviyede etkiliyor zihinlerimizi. Sonra internet'in "dağıtım gücünü" kullanarak, hiç bir sinema kartelinin politik etkisine girmeden fikri tüm dünyaya yayıyor. İşte "yeni dil"in getirdiği etki, internetin "özgür dağıtım" gücü ile birleşince "katılım" hem etkin hem de özgür oluyor. Henüz bu "yeni dil" üzerinde anlaşılmış değil ama gelişim hızı baş döndürücü.
Sinema hem görsel hem de işitsel olan en içerikli sanattır. Yaklaşık 100 sene önceki icadından bugüne ilk kez dünya üzerinde özgürce seyahat edebilir hale geldi. 3G teknolojisinin geldiği noktada artık sinema kişisel telefonlarımızda “stream” edebilecek. Bence Dünya’nın streaming’i mümkün kılan internet hızlarına ulaşması önemli bir devrim’in alt yapısı olacak. Artık “iletişim” değil. “iletişim kanalları’nın yönetimi” konuşulacak.
Tüm görsel-işitsel sanatlar ve teknikler, hızla yükselecek. Belki de 20 sene sonra “video art pod casting” gazete okuma alışkanlığının yerini alacak. Bizim bildiğimiz sinema bitecek ve yerini ileri yüksek teknoloji ürünü yepyeni bir sanat ortamına bırakacak.
Yeni dili konuşabilmek için hayatımızı daha büyük bir kısmını internete ayırmamız gerekiyor. Yeni dönem burada ve bu sefer izleyici olmak yerine katılımımız gerektiriyor. Bu yeni kitlesel iletişim çağı her üyesinin katılımını ile yükselecek ve üyelerin katılımını zorunlu kılacak. Bloglarımız bu iddia'nın en büyük ispatıdır. Facebook profillerimiz ve bloglarımız olmadan kim olduğumuzu yeterince anlatabilir miyiz artık?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder